#Python: İngilizce Türkçe Sözlük Yapımı
degisken=[1,5,3]
print(degisken)
print(degisken[2])
print(type(degisken))
sozluk={
"a": "(i). ingiliz alfabesinin ilk harfi; birinci kalite veya derece; (müz). la notası, la perdesi; A.B.D. en yüksek not.",
"a la": "usulünde, tarzında.",
"a la carte": "alâkart, yemek listesine göre, her yemeğin ayrı ayrı fiyatı olan.",
"a la king": "beyaz sosta pişmiş",
"a la mode": "(Fr). modaya uygun; dondurmalı.",
"a mensa et thoro": "(Lat), (huk). sofradan ve yataktan (boşanmanın bir çeşidi).",
"a u": "(kıs). angstrom units.",
"a-one": "(s). birinci kalite olan.",
"aa": "(i) pürüzlü lav",
"aardvark": "(i) Güney Afrika'da bulunan ve karınca yiyen bir hayvan.",
"aaron's rod": "sığırkuyruğu, (bot) Verbascum.",
"ab": "önek -den, uzağa: abjure yeminle vazgeçmek; abdicate feragat etmek.",
"aba": "(i). aba.",
"abaca": "(i). kenevir muzu, (bot) Musa textilis.",
"aback": "(z), (den) faça. taken aback şaşırmış.",
"abactor": "(i) davar hırsızı.",
"abacus": "(i) hesap tahtası; (mim )sütun başlığmdan geçen düz tabla.",
"abaddon": "(i) öIüler diyarı; cehennem, tamu.",
"abaft": "(z), (den) kıça doğru, kıç tarafta, kıç tarafında.",
"abalone": "(i,) (zool) kabuklu bir deniz hayvanı.",
"abampere": "(i) on amperlik elektrik cereyan birimi.",
"abandon": "(f) tamamıyle bırakmak, terketmek, başından atmak; kendini tamamıyla vermek; kendini kaptırmak.",
"abandoned": "(s) metruk, terk edilmiş; hayâsız, ahlâksız.",
"abandonment": "(i) terk; metrukiyet, terk edilmiş olma; tam feragat ile kendini teslim etme.",
"abas": "(Fr) kahrolsun.",
"abase": "(f) alçaltmak, gururunu kırmak abasement( i) alçaltma, alçalma.",
"abash": "(f) utandırmak, mahcup etmek, bozmak; gururunu kırmak.",
"abask": "(z) güneşte ısınarak.",
"abate": "(f) azaltmak, indirmek; kısmen yahut tamamıyla kesmek; azalmak, eksilmek, hafiflemek, çekilmek; hükmü kalmamak abatement (i) azaltma, azaltılma, azalış, tenzil; kesilmiş yahut indirilmiş meblâğ.",
"abatjour": "(i) tepe penceresi; panjur.",
"abattoir": "(i),(Fr) mezbaha, salhane, kasaplık hayvanların kesildiği yer.",
"abaxial": "(s) eksenden uzak.",
"abba": "(i) baba; (bazı kiliselerde) piskopos.",
"abbe": "(i) papaza verilen nezaket unvanı.",
"abbess": "(i) kadınlar manastırının baş rahibesi.",
"abbey": "(i) manastır; manastıra ait bina veya binalar; manastır kilisesi.",
"abbot": "(i) manastırın baş rahibi.",
"abbreviate": "(f) kısaltmak, özetlemek, ihtisar etmek abbrevia'tion(i). kısaltma, remiz, bir veya birtakım kelimeleri gösteren harf veya harfler; özetleme, ihtisar; kısaltılmış yazı, özet; (müz) bir takım notaları gösteren remiz yahut işaret.",
"abc's": "alfabe; herhangi bir şeyin temel kuralları.",
"abdicate": "(f) -(den) çekilmek, -(den) vazgeçmek, feragat etmek: resmen bırakmak veya feragat etmek ; (özellikle hükümdarlıktan)tacını ve tahtını terk etmek abdica'tion (i) tacını ve tahtını terk etme.",
"abdomen": "()i karın, batın; biyol haşarat gövdesinin art kısmı abdom'inal (s) karna ait abdominal cavity (anat) karın boşluğu.",
"abduct": "(f) zorla almak,(kadın yahut çocuk) kaçırmak.",
"abduction": "(i).(çocuk) kaçırma; kız kaçırma abductor(i) kaçıran kimse; dışarı çeken kas.",
"abeam": "(z),(den) omurgaya dikey olarak, bordanın tam ortası hizasında.",
"abecedarian": "(s), (i) çok basit;(i) okumayı yeni öğrenen kimse.",
"abed": "(z) yatakta, yatağın üstünde.",
"abele": "(i) akçakavak (bot) Populus alba.",
"aberglaube": "(i),(Al) batıl itikat.",
"aberration": "(i). hata, dalâlet, doğru yoldan ayrılma, inhiraf; yan delilik, akıl hastalığı; sapıklık; (astr) sapınç, sapma; adese veya ayna sisteminde bütün ışınların bir noktaya toplanamaması.",
"abet": "(f) söz ve davranışlarla cesaret vermek veya yardım etmek.(gen. fina anlamda).",
"abetter": "-tor (i) başkasına kötülük aşılayan kimse, kışkırtan kimse, suç ortağı.",
"abeyance": "(i). askıda oluş, muallakıyet in abeyance kullanılmaz durumda, askıda, muallâkta.",
"abhor": "(f) hor görmek, iğrenmek abhorrence (i) nefret; nefret edilen veya tiksinilen herhangi bir şey abhorrent (s) nefret uyandıran, iğrenç; (to) ile karşı, muhalif, zıt.",
"abib": "(i), (ibr) nisan ayının eski bir ismi.",
"abide": "(f) bir yerde kalmak; sabit durmak; tahammül etmek, dayanmak, çekmek; ikamet etmek, oturmak, sakin olmak, mukim olmak abide by sebat etmek; itaat etmek durmak.",
"ability": "(i). iktidar, yetenek, kabiliyet; marifet, hüner; dirayet, zekâ; huk ehliyet, kudret abilities (i) kabiliyetler; hassalar, melekeler.",
"abinitio": "(Lat) başlangıçtan, aslından.",
"abiogenesis": "(i) cansızdan canlı oluşumu.",
"abject": "(s) sefil, alçak, aşağılık; gurursuz; köle gibi abjectly (z). alçakça, sefilce abjectness (i) alçaklık, adilik, sefillik.",
"abjure": "(f) yemin ederek vazgeçmek; kesin olarak feragat etmek, inkâr etmek, sapıklıktan dönmek abjura'tion (i) yeminle vazgeçme, feragat etme abjuration of religion inkâr etme, dinden Sıkma, irtidat abjuratory (s) vazgeçme kabilinden.",
"ablation": "(i).(tlb). bedenden (ur, uzuv) alma; (jeol). (taşların) zamanla aşınması; uzay sürtünme ısısının zarar vermeden dağıtılması.",
"ablative": "(i), (s). Latince isimlerde ablatif, ismin -(den) hali; (s) -den halinde olan.",
"ablaut": "(i). gram mana değişikliği ile sesli harfin değişmesi.",
"ablaze": "(s).(z). alevli; hararetli, şevkli; (z) alev alev, hararetle.",
"able": "(s). güçlü, muktedir, kadir; istidadı olan, hünerli, becerikli; yetkili able-bodied (s) vücudu sağlam olan güçlü able-bodied seaman gemici tayfa.",
"abloom": "(s). çiçekli~ bol çiçekleri olan.",
"abluent": "(s), (i) temizleyici; (i) deterjan.",
"ablush": "(s) kızarmış yüzlü.",
"ablution": "(i) yıkanma, aptes, gusül.",
"ably": "(z). hünerle, maharetle.",
"abnegate": "(f) inkâr etmek, reddetmek, feragat etmek abnega'tion (i) inkâr, feragat, mahrumiyete katlanma.",
"abnormal": "(s) anormal, usule veya âdete uygun olmayan; tabii olmayan abnormal'ity (i) anormallik, usule veya âdete uygunsuzluk; bu halde olan kimse veya şey.",
"abnormity": "(i) anormallik.",
"aboard": "(z), edat gemi, tren vb'nin içine veya içinde; den yan yana.",
"abode": "(i) ev, oturulan yer, ikametgah, mesken; kalma, ikamet.",
"abolish": "(f) kaldırmak, bozmak; ilga etmek, feshetmek, iptal etmek.",
"abolition": "(i). kaldırılma, ilga abolitionist i herhangi bir şeyin kaldırılması taraftarı.",
"abomb": "(i) atom bombası.",
"abominable": "(s) çok kötü, iğrenç, nefret uyandıran abominable snowman (bak) yeti abominably (z) çok fena bir şekilde, berbat olarak.",
"abominate": "(f) son derece iğrenç kabul etmek, istikrah etmek, nefret etmek abomina'tion (i) iğrenme, istikrah, nefret; iğrenç veya menfur şey; kötülüğe sebep olan herhangi bir şey.",
"aboriginal": "(s), (i) asıl yerli: bir yerin en eski halkından olan (kimse).",
"aborigine": "(i) bir memleketin asıl yerlisi; bir memleketin asıl hayvan ve bitkilerinden biri.",
"abort": "(f) çocuk düşürmek; boşa çıkmak; bitirmeden durdurmak; başarısızlıkla bitmek.",
"abortion": "(i) çocuk düşürme; düşük; olgunlaşmadan kurumuş çiçek, meyve veya ekin; tam başarısızlık.",
"abortive": "(s). vaktinden evvel doğmuş; boş, beyhude, eksik, akim; tıb çocuk düşürmeye sebebiyet veren abortively (z). akim kalarak.",
"aboulia": "(i). irade yitimi.",
"abound": "(f).(gen). in ile çok olmak, bol olmak, mebzul olmak.",
"about": "edat -(e) dair, hakkında; çevresine, etrafında; yakında, civarında, havalisinde; ötesinde berisinde, her yerinde; ile meşgul; için About facel (ask)., emir Geriye don I about to come gelmek üzere beat about the bush bin dereden su getirmek about-face (i). geriye dönüş. fikir veya karar değişimi.She has a special air about her. Kendine özgü bir havası var.",
"above": "(s). yukarıda olan; yukarıda zikredilmiş, daha önce gösterilmiş olan; semada olan, gökteki.",
"abovo": "(Lat). başlangıçtan beri.",
"abr": "(kıs). abridged, abridgement.",
"abracadabra": "(i) hastalıktan korunmak için üç köşeli muska üzerine yazılan manasız harfler; muska; anlamsız söz.",
"abrade": "(f) aşındırmak, yemek.",
"abrasion": "(i) aşınma yenme, yıpranma; aşınmış veya aşındırılmış kısım yahut ondan kopan parçalar.",
"abrasive": "(i), (s) aşındırmak ve bilemek veya cilâ yapmak için kullanılan bir madde; aşındırıcı şey, yıprandırıcı madde; (s). aşındıran, bileme veya cilâ işinde kullanılabilen.",
"abreast": "(z). yan yana, beraber; aynı hizada, aynı seviyede.",
"abridge": "(f) kısaltmak, özetlemek, kesmek; mahrum etmek abridgement (i) kısaltma, özetleme; azalma, kesilme; bir eser, demeç veya sözün kısaltılmış şekli; özet, hulâsa.",
"abroad": "(z) ortalıkta, halk arasında; dışarıda; dış memleketlerde, hariçte; şurada burada, her tarafta; memleket dışına.",
"abrogate": "(f). yetkisini kullanarak ilga etmek, iptal etmek, feshetmek; kaldırmak, bir tarafa koymak abroga'tion (i). ilga, iptal, yetkisini kullanarak feshetme.",
"abrupt": "(s). birdenbire olan, ani olan, acele ile olan; ters, haşin; birbirini tutmaz, kesik, pürüzlü; çok dik abruptly (z). birdenbire; terslikle abruptness (i). acele; sertlik, terslik.",
"abscess": "(i).(tıb) çıban, apse, cerahat kesesi.",
"abscissa": "(i)., (geom). absis, fasla.",
"abscission": "(i) kesme, kesilme, ani bitiş;(kon). (san). inkıta, ara, fasıla.",
"abscond": "(f) kaçmak, firar etmek, kanundan kaçmak, özellikle alacaklıdan kaçmak absconder (i) kaçak, firari, kanundan kaçan kimse.",
"absence": "(i). gaybubet, yokluk; (huk). gaip oluş, gıyap; dalgınlık.",
"absent": "(f). çekilmek, hazır bulunmamak için çekilip gitmek absent oneself gitmek, bulunmamak.",
"absentee": "(s). vazifesi başında bulunmayan; başka bir memlekette ikamet eden(mal sahibi). absenteeism (i). vazifesi başında veya malın olduğu memlekette bulunmama itiyadı.",
"absinth": "(i). apsent, pelin otu ile yapılan anasonlu yeşil bir içki; (bot). pelin otu, acı pelin.",
"absolute": "(s). kâmil, tam; halis, sade, saf; mutlak, sonsuz, nihayetsiz, kayıtsız şartsız; gram soyut, mücerret; ki,sisel değer ölçülerine bağlı olmayan absolute ceiling hav azami yükseliş haddi absolute pitch (müz). bir notanın frekansı; bir sesin perdesini ezberden tayin etme kabiliyeti. absolute scale mutlak ölçü. absolute temperature mutlak ısı derecesi (mutlak sıfırdan hesap ederek). absolute zero ısıda mutlak sıfır noktası. absolutely (z), tamamen, kesin olarak, kati surette. absoluteness (i). mutlakiyet.",
"absolution": "(i). suç, günah veya cezayı affetme; Katolik kilisesinde günahlarrn affolunduğunu papazın ilân etmesi.",
"absolutism": "(i). mutlak oluş, mutlakıyet doktrini mutlakçılık; (pol). mutlak idare, kayıtsız şartsız kral hâkimiyeti.",
"absolutist": "(i). kralların kayıtsız şartsız hakimiyeti taraftarı, mutlakıyetci.",
"absolve": "(f). suç, günah veya cezayı affetmek yahut bunu ilân etmek.",
"absonant": "(s). zıt, akla uygun olmayan.",
"absorb": "(f). içine çekmek, içmek, emmek, massetmek; yutmak; işgal etmek, zapt etmek absorbent (s).(i). içe çekici, alıcı, emici (madde). absorbent cotton hidrofil pamuk. absorption (i). içe çekme, içme, emme, zihin meşguliyeti, dalgınlık.",
"abstain": "(f). çekinmek, kaçınmak, geri durmak, sakınmak, imtina etmek abstain from (-den) imtina etmek, (-den) kaçınmak.",
"abstemious": "(s). çok yemek ve içmekten sakınan, perhizkâr abstemiously (z). perhiz yaparak, ılımlı bir şekilde, az yiyip içerek.",
"abstention": "(i). çekinme, kaçınma, sakınma, imtina; çekimser olma.",
"absterge": "(f). silmek, temizlemek.",
"abstinence": "(i). (yiyecek, zevk v.b. şeylerden) kendini geri tutma; perhiz, imsak abstinent (s). perhizkâr.",
"abstract": "(s).,(i). eşya veya fikirlerden soyut olan; soyut, mücerret; dalgın; ideal, nazari, kuramsal; (i) özet. abstract noun soyut isim abstract number soyut sayı, mücerret adet. in the abstract kuramsal olarak. abstractly (z). soyut olarak.",
"abstractedness": "(i). zihin meşguliyeti, dalgınlık.",
"abstraction": "(i) soyutlama; çıkarma, tecrit, ayırma; münzevi hayat; zihin meşguliyeti, dalgınlık; çalma, aşırma.",
"abstruse": "(s). anlaşılması güç, muğlak abstruseness (i). muğlaklık.",
"absurd": "(s). anlamsız, manasız, akılsızca, gülünç; birbirine karşıt düştüğü için yanlış; imkansız, olmayacak absurdity (i). anlamsızlık, manasızlık; delilik, maskaralık absurdly (z). esassız olarak; saçma bir şekilde absurdness (i). anlamsızlık, manasızlık, akılsızlık.",
"abundance": "(i). bolluk, çokluk, bereket; servet.",
"abundant": "(s). bol, bereketli, mebzul abundantly (z). bol bol.",
"abuse": "(i). kötüye kullanma, suiistimal; kötü muamele; zarar; fesat, suç; küfür, sövüp sayma; Irza tecavüz.",
"abusive": "(s). ağzı bozuk, küfürbaz; yolsuz, bozuk; fesatçı abusively (z). yolsuz olarak.",
"abut": "(f). dayanmak, bitişik olmak.",
"abutment": "(i). köprünün karada olan ayağı, mesnet; (mim). kemer veya kubbenin ağırlığını destekleyen kısım.",
"abysmal": "(s). dipsiz, derin; koyu, kesif, çok; hudutsuz.",
"abyss": "(i). cehennem, tamu, uçurum olan yer; ahlâki veya zihni derinlik; denizin dibi.",
"abyssinia": "(i). Habeşistan.",
"abyssinian": "(s), (i). Habeş.",
"ac": "(kıs). account.",
"acacia": "(i) akasya; aksalkım ağacı.",
"academic": "(s). eğitimle ilgili; ilmi; soyut, mücerret, pratiğe dayanmayan.",
"academician": "(i). akademisyen, terbiyeci.",
"academy": "(i). akademi, yüksek okul: ilim adamları cemiyeti.",
"acanthus": "(i). kenger otu, ayı yoncası,(bot), Acanthus;(mim). sütun başlıklarında kullanılan akantos yaprağı.",
"acappella": "(müz). çalgı eşliği olmadan söylenen (şarkı v.b.).",
"acarid": "(i). kene, sakırga.",
"accede": "(f). iktidara gelmek, iş başına geçmek; razı olmak, muvafakat etmek accede to the throne cülus etmek, tahta çıkmak accede to one's wishes birinin isteklerine razı olmak.",
"accelerando": "(z).,(it) , (müz). tedricen artan hız ile, accelerando.",
"accelerate": "(f). hızlandırmak, süratlendirmek , tacil etmek, hızlanmak, sürat kazanmak accelera'tion (i). hızlandırma, tacil etme, süratin artması accelerator (i)., oto gaz pedalı; (fiz). siklotron veya benzeri.",
"accent": "(i). aksan, telâffuzda bir heceye verilen kuvvet ; aksan i,sareti, vurgu; şive; hisleri belirtmek için cümlede belirli kelime veya hecelerin vurgulandırılması.",
"accentuate": "(f). üzerine basarak okumak; önemle belirtmek accentua'tion (i). aksan koyma, vurgulama.",
"accept": "(f). kabul etmek, almak; icabet etmek; onaylamak, tasdik etmek, razı olmak; anlamak, mana vermek.",
"acceptable": "(s). kabul olunabilir, makbul be acceptable makbule geçmek.",
"acceptance": "(i). kabul; kabul edilme ; tasdik ve imza olunmuş tahvil, poliçe v,b non-acceptance (i), (huk). ademi kabul, ret.",
"acceptation": "(i). kabul; anlam, mana.",
"access": "(i). giriş, yol, methal, geçit; artma, Çoğalma; (tıb). nöbet have access yanına girebilmek, huzura kabul edilmek.",
"accessible": "(s). yanına girilebilir, içine girilebilir; kolay bulunur; kandırılabilir; alınır, bulunur accessibil'ity (i). yanına gitme imkânı, içine girilebilme imkanı, kolay bulunma imkânı.",
"accession": "(i). vasıl olma, ulaşma, varış; artma, Çoğalma; cülus, tahta çıkma; (müzeye, kütüphaneye) yeni gelen şey.",
"accessory": "(s). (i). yardımcı olan, muavenet eden; suç ortaklığı eden;(i). aksesuar, yardımcı şey; suç ortağı.",
"accidence": "(i). sarf usul ve prensipleri ; tasrif, çekim.",
"accident": "(i). kaza, arıza; (gram). sarf bölüğü; (fels). ilinek, âraz, accident insurance kaza sigortası acciden'tal (s)., (i). kaza eseri olan, arızi; rastlantı eseri olan, tesadüfi; esaslı olmayan;(i)., (müz). armür dö kle'den sonra tesadüfi olarak gelen bemol veya diyez. acciden' tally (z). kazaen,istemiyerek, rasgele, kazara.",
"acclaim": "(f). alkışlamak; bağırarak ilân etmek; bağırmak.",
"acclamation": "(i). alkışlama, alkış, bravo'' deme; açık oylamada lehte oy verme by acclamation oy birliği ile.",
"acclimate,acclimatize": "(f). bir yerin iklimine alıştırmak acclimatiza'tion (i). bir yerin havasına alışma veya alıştırma.",
"acclivity": "(i). yokuş, bayır.",
"accolade": "(i). şövalyelik rütbesi verilirken kucaklama, öpme veya kılıç yüzü ile omuza hafifçe vurma töreni; mükâfat; övme; (müz). rabıta.",
"accommodate": "(f). birbirine uygun hale getirmek; telif etmek, uzlaştırmak; bir başkasının işini görmek; sağlamak, temin etmek; yerleştirmek, yer tedarik etmek accommodate oneself uymak, intibak etmek accommodate oneself to circumstances ayağını yorganına göre uzatmak, şartlara uymak.accommodating (s).iltifatçı, lütufkar.",
"accommodation": "(i). uyma, intibak; birinin işini görmeye razı olma, Iütufkarlık; düzen; yerleşme; telif etme, uzlaştırma ; ödünç, istikraz. accommodations (i). yatacak yer, konfor, rahatı sağlayan şartlar accommodation train (ABD). birçok istasyonda duran yolcu treni.",
"accompaniment": "(i). eşlik eden şey, refakat eden şey; (müz). akompaniman.",
"accompanist": "(i)., (müz). piyanoda eşlik eden kimse, akompanist.",
"accompany": "(f). bir kimseye arkadaş olmak, yanında bulunmak, beraberinde gitmek veya gelmek, refakat etmek, rehberlik etmek; (müz). eşlik etmek; maiyetinde bulunmak ; ilâve etmek, eklemek.",
"accomplice": "(i). suç ortağı.",
"accomplish": "(f). başarmak, becermek , üstesinden gelmek; tamamlamak, ikmal etmek accomplished (s). ikmal edilmiş ; hünerli; nezaketli.",
"accomplishment": "(i). başarı, muvaffakiyet; icra, tamamlama.",
"accord": "(f). uzlaştırmak, telif etmek, uyum sağlamak, ahenk vermek; teslim etmek; uymak, mutabık olmak, ahenkli olmak accord with ahenkli olmak, uygun olmak.",
"accordance": "(i). uyum, ahenk, uzlaşma in accordance with (-e) göre, (-e) uygun olarak.",
"according": "(z). uygun olarak, binaen, göre according as göre, tıpkı, aynen according to göre, nazaran accordingly (z). binaen, binaenaleyh.",
"accordion": "(i). akordeon.",
"accost": "(f), yaklaşıp hitap etmek.",
"accouchement": "(i), Loğusalık; doğum.",
"account": "(f). hesap vermek, sebebini belirtmek; cevap vermek; saymak, itibar etmek account for hesap vermek, sebebini izah etmek.",
"accountable": "(s). sorumlu, mesul; tarif edilebilir, anlatılabilir accountabil ity (i). sorumluluk, mesuliyet.",
"accountant": "(i). muhasebeci, sayman accountancy (i). muhasebecilik accounting (i). muhasebe.",
"accouter": "(f). askeri giyecek vermek.",
"accouterments": "(i). (çoğ).asgari giyecekler ve teçhizat.",
"accra": "(i). Akra.",
"accredit": "(f). inanmak, güvenmek, itimat etmek, itibar etmek; itimatname vererek memur etmek accredita'tion (i),(ABD). (bir okul, yüksek okul veya üniversiteye teftişten sonra verilen) muadelet belgesi.",
"accrescent": "(s). büyüyen, çoğalan.",
"accrete": "(f), (s). birleşmek, yapışmak; eklenip büyümek; eklemek; (s). ekli; birleşmiş.",
"accretion": "(i). ilave, ek; gelişme, uzvi büyüme; katılma; yapışma; ilhak.",
"accrual": "(i). büyüme, artış; artış miktarı.",
"accrue": "(f). ziyadeleşmek, çoğalmak; hasıl olmak, gelmek; (huk). hak olarak hissesine düşmek; gerçekleşmek, tahakkuk etmek accrued expense tahakkuk etmiş masraf . accrued interest tahakkuk etmiş faiz.",
"acculturation": "(i). bir kültürün başka bir kültürden aldığı tesir.",
"accumulate": "(f). yığmak; toplamak , biriktirmek; birikmek, çoğalmak, yığılmak.",
"accumulation": "(i). yığma, biriktirme, toplama; toplanma, yığılma; biriktirilmiş veya toplanmış şeyler; biriktirilip sermayeye eklenen faiz.",
"accumulative": "(s). toplayıcı, biriktirici; toplanmış, birikmiş.",
"accumulator": "(i). toplayıcı şey veya kimse; su gücünü toplayan cihaz; (ing). akümülatör, akü .",
"accuracy": "(i). doğruluk, dikkat, titizlik, ihtimam, incelik.",
"accurate": "(s). doğru, sahi, tam; ince accurately (z). doğru olarak, kusursuz bir şekilde.",
"accurateness": "(bak). accuracy. ac.curs.ed (s). lanetlenmiş, melun,meşum, nefret uyandıran, menfur.accursedly (z). meşum olarak, uğursuzca.",
"accursed": "(s). Lânetlenmiş, melun, meşum; nefret uyandıran, menfur. accursedly (z). meşum olarak, uğursuzca.",
"accusative": "(s)., (i)., (gram) ) (-i) halinde; (i). (-i) hali.",
"accuse": "(f). suclamak, itham etmek, cürüm isnat etmek accusa'tion (i). cürüm isnadı, suçlama, itham; töhmet accused (s). sanık, maznun.",
"accustom": "(f). alıştırmak accustom oneself alışmak, âdet edinmek, itiyat peyda etmek be accustomed to itiyadında olmak , alışkın olmak.",
"ace": "(i). as, birli iskambil oyununda); zerre; beş düşman uçağı düşüren pilot; spor as oyuncu. ace in the hole (ABD). argo en son koz, yedek koz. He was within an ace of falling .Az daha düşecekti Düşmesine ramak kaldı.",
"acedia": "(i). halsizlik, kaygısızlık.",
"acentric": "(s). merkezsiz, merkez dışı .",
"acephalous": "(s). başsız, reissiz; (zool). asefala sınıfından; (bot). başsız.",
"acerb": "(s). acı, sert.",
"acerbate": "(f). acılaştırmak; sinirlendirmek.",
"acerbity": "(i). ekşilik, acılık; terslik, sertlik, huysuzluk.",
"acetabulum": "(i), (anat). hokka çukuru.",
"acetanilide": "(i). teskin edici ve ateş düşürücü bir ilâç, asetanelit.",
"acetate": "(i). bir nevi sentetik kumaş, rayon; asetik asit tuzu.",
"acetic": "(s). sirke gibi, ekşi. acetic acid asetik asit, sirke asidi.",
"acetify": "(f). ekşitmek, ekşimek.",
"acetone": "(i). aseton.",
"acetylene": "(i). asetilen.",
"achaean,achaian": "(s). Eski Yunanistan'a ait .",
"ache": "(i). (f). ağrı, sızı, acı; (f) ağrımak, sızlamak, acımak.",
"achene": "(i). (bot). aken, kapçık meyva, tek tohumlu, açılmaz ve sert kabuklu bir meyve tipi.",
"achieve": "(f). başarmak, yapabilmek, üstesinden gelmek; kazanmak, meydana getirmek muzaffer olmak achievement (i). başarı, muvaffakiyet; husule getirme, başarma; husule getirilmiş şey. achievement test başarı testi.",
"achilles'tendon": "(biyol). ökçe veteri, Aşil kirişi.",
"achondroplasia": "(i)., (tıb). cücelik, bodurluk.",
"achromatic": "(s). renksiz; renkleri tabii haliyle gösteren; (müz). perdesi değişmeyen; akromatik.",
"achromatopsia": "(i)., (Tıb). renk körlüğü, akromatopsi.",
"acicular": "(s). iğne ve diken şeklinde olan.",
"acid": "(i)., (s). asit, ekşi şey, ekşi; (s). asit niteliğinde; asit fazlalığı olan. acid'ity (i). ekşilik , ekşime, asidite.",
"acidify": "(f). asit etmek, ekşitmek.",
"acidosis": "(i)., (tıb). asidoz, özellikle şeker hastalığında kanın asitli hali.",
"acidulate": "(f). mayhoş etmek, biraz ekşitmek. acidulous (s) mayhoş, eksice.",
"aciform": "(s). iğne biçiminde.",
"ack-ack": "(i). uçaksavar ateşi.",
"acknowledge": "(f). doğruluğunu kabul etmek, teslim etmek, onaylamak, tasdik etmek; şükranla tanımak; gerçek veya kanuni olduğunu kabul etmek. acknowledgment (i). teslim, onaylama, tasdik, itiraf, kabul, teşekkür; senet, tasdikname, borç ikrarı.",
"aclinic": "(s). meyilsiz. aclinic line pusula iğnesinin meyilli olmayıp kendiliğinden yatay kaldığı mıknatıslı ekvator çizgisi.",
"acme": "(i). doruk, zirve, olgunluk zirvesi; (Tıb). buhran, kriz.",
"acne": "(i). sivilce; (Tıb). akne, bir çeşit cilt hastalığı.",
"acock": "(z), küstahça; eğri.",
"acolyte": "(i). kilisede rahibe yardım eden memur; yardımcı kimse.",
"aconite": "(i). kaplan boğan, bıldırcın otu,(bot). Aconitum napellus. wolfsbane aconite kurtboğan.",
"acorn": "(i). meşe palamudu.",
"acoustic": "(s). işitme duyusu ile ilgili, ses ilmine ait, işitmeye ait. akustik.",
"acoustics": "(i). akustik ilmi; akustik bina inşa etme ilmi. acoustics (i)., bir odanın akustik vasfı.",
"acquaint": "(f). haberdar etmek, bilgi vermek, malumat vermek. be acquainted with tanımak, şahsen bilmek. acquaint oneself with öğrenmek, aşinallk peyda etmek.",
"acquaintance": "(i). tanıdık, bildik; iyi bilme; haber, bilgi, malumat; tanış.",
"acquaintanceship": "(i). ahbaplık , tanışıklık, aşinalık.",
"acquest": "(i). ele geçen şey; (huk). verasetten başka bir şekilde ele geçen şey.",
"acquiesce": "(f). kabul etmek, razı olmak, muvafakat etmek. acquiescence (i). uysallık, razı olma, kabul etme. acquiescently (z). uysallıkla,",
"acquire": "(f). ele geçirmek, elde etmek, kazanmak, istihsal etmek, tedarik etmek. acquired (s). kazanılmış, müktesep. acquired characteristics doğuştan olmayıp sonradan kazanılan özellikler.",
"acquirement": "(i). kazanç, iktisap; ilim, marifet, hüner.",
"acquisition": "(i). kazanılan şey, iktisap; kütüphaneye yeni gelen kitap; müzeye yeni gelen eşya.",
"acquisitive": "(s). açgözlü; elde edilebilen. acquisitive instinct açgözlülük, kespetme eğilimi.",
"acquit": "(f). suçsuz çıkarmak, beraat ettirmek. acquit oneself görevini yapmak; davranmak hareket etmek. acquit oneself well vazifesini iyi yapmak. be acquitted beraat etmek, temize çıkmak.",
"acquittal": "(i). suçsuzluk hükmü, beraat.",
"acquittance": "(i). zimmetten kurtulma; ibra senedi, makbuz,",
"acre": "(i). bir arazi ölçü birimi, 0404 hektar, 0404 dönüm, 430 eski dönüm. God's acre mezarlık. acres (i)., (çoğ). emlak, arazi; (k). dili çok miktar.",
"acreage": "(i). dönüm miktarı, arazi alanı.",
"acrid": "(s). acı, ekşi, keskin, sert; zihni kurcalayan.",
"acrimonious": "(s). acı, ters, haşin, sert. ac'rimony (i). acılık, haşinlik, sertlik.",
"acrobat": "(i). akrobat, cambaz.",
"acrobatics": "(i). cambazlık, akrobasi.",
"acromion": "(i)., (anat). akromyon, omuz çıkıntısı.",
"acronym": "(i). birkaç kelimenin baş harflerinin veya ilk hecelerinin bir araya gelmesiyle oluşan kelime: NATO, U N ESCO.",
"acropolis": "(i). şehrin en yüksek noktasında bulunan iç kale veya hisar, akropol.",
"across": "(z)., edat ortasından, iSinden veya üstünden karşı tarafa geçerek; edat çaprazvari, öbür tarafa, karşı yakada. come across rast gelmek, tesadüf etmek; (k). dili görünmek. come across with (k). dili istemeyerek vermek.",
"acrostic": "(i). akrostiş.",
"acrylic": "(i). sıcakken yumuşak olan plastik.",
"act": "(i). yapılan şey, iş, fiil, ameliye; kanun; resmi yazı; tiyatro perde. act of God (huk). icbar edici sebep, insan kudretinden üstün afet(yıldırım inmesi gibi). caught in the act suçüstü (cürmü meşhut halinde) yakalanmış. put on an act poz yapmak.",
"acting": "(s). yapan, işleyen, temsil eden; vekil olan, vekâlet eden.",
"actinic": "(s). güneş vb. ışınlarının kimyasal değişiklikler meydana getirme özelliğine ait. actinic rays kimyasal değişiklikler meydana getiren ışınlar.",
"actinism": "(i). güneş vb ışınlarının kimyasal değişiklikler meydana getirme özelliği.",
"actinium": "(i). aktinyum.",
"actinometer": "(i). güneş ışınlarının kuvvetini ölçen araç, aktinometre.",
"action": "(i). iş, amel, çalışma, meşguliyet, faaliyet, fiil; hukuk davası; etki, tesir, kuvvet, nüfuz; tiyatro bir oyundaki olaylar dizisi; harekete geçme (asker,makina v.b.). actionable (s). dava edilebilir.",
"activate": "(f). faal hale getirmek, harekete geçirmek; (fiz). radyoaktif hale getirmek.",
"activation": "(i). faal hale getirme; lâğım sularının hava ve bakterilerle temas ettirilmesi sonucunda temiz su haline getirilmesi.",
"active": "(s). hareket kuvveti olan, etkin, değiştirebilen, fail; faal, çalışkan; pratik; hareketli, canlı, yerinde duramayan, çevik; (gram). etken, aktif; (tic). faiz getiren, paraya çabuk çevrilebilen (sermaye). active officer muvazzaf subay. active volcano aktif durumda olan yanardağ.",
"activism": "(i)., (fels). aktivizm, etkincilik ; güneş vb ışınlarının kimyasal değişiklikler meydana getirme özelliği; eylemcilik.",
"activist": "(i). etkinci; eylemci, özellikle politikada eylemciliğe meyilli olan kimse.",
"activity": "(i). faaliyet; fiil, amel; kuvvet; etki, tesir; faal oluş; tez canlılık, tetiklik.",
"actor": "(i). artist, aktör, oyuncu; yapan kimse.",
"actress": "(i). artist, aktris, kadın oyuncu.",
"actual": "(s) gerçek, hakiki, asli, asıl, fiili; şimdiki. actual'ity (i). hakikat ac'tualize (f). gerçekleştirmek, hakiki kılmak, kuvveden fiile çIkarmak. actually (z). hakikatte , gerçekten; bilfiil.",
"actuar,y": "(i). hayat sigortası istatistikleri uzmanı.",
"actuate": "(f). kuvveden fiile çıkarmak , harekete getirmek; olumlu bir şekilde etkilemek.",
"acuity": "(i). keskinlik, sivrilik.",
"aculeate": "(s). sivri; iğneli.",
"acumen": "(i). dirayet, feraset, çabuk kavrayış.",
"acuminate": "(f)., (s). açmak; (s). ucu uzun ve sivri.",
"acupuncture": "(i)., (tıb). iğne saplamak suretiyle teşhis ve tedavi.",
"acute": "(s). sivri, keskin, ince; zeki, zeyrek, açıkgöz; aşırı hassas; tiz, keskin (ses); (Tıb). akut; hâd, vahim, ağır, şiddetli. acute angle dar açı.acutely (z). zekâ ile; şiddetle. acuteness (i). zekâ keskinlik.",
"ad": "A.D. AD (kıs). Anno Domini milâttan sonra. ad (i). ilan, reklam.",
"ad here": "(f). yapışmak, tutmak; iltihak etmek; bağlanmak, bağlı olmak, merbut olmak. adherence (i). sabit durma: vefa, bağlılık, merbutiyet adherent (s)., (i). yapışık, bağlı, merbut; (i) taraftar, taraf tutan kimse, bir parti veya kiliseye mensup olan kimse.",
"adabsurdum": "(Lat). anlamsız veya saçma bir hale gelinceye kadar.",
"adage": "(i). atasözü, darbımesel, vecize.",
"adagio": "(z). (i)., (müz). adagio;(i). yavaş çalınan parça",
"adam": "(i). Adem; bir erkek adı. Adam's apple (bak). apple. not to know one from Adam tanıyamamak the old Adam insanların günah işlemeye olan tabii eğilimi.",
"adamant": "(s)., (i). hoşgörüsüz; çok sert; (i). çok sert efsanevi bir taş.",
"adamantine": "(s). sarsılmaz; delinmez ; elmas gibi sert ve parlak.",
"adapt": "(f). bir şeye uydurmak, uyarlamak; edeb adapte etmek. adapt oneself uymak, intibak etmek, tabi olmak. adaptable (s). uysal, şartlara uyan, intibak edebilen adapter (i). adaptör; intibak eden ve ettiren şey veya kimse.",
"adaptability": "(i). şartlara ve çevreye uyma yeteneği, intibak kabiliyeti, uysallık.",
"adaptation": "(i). uygunluk, imtizaç , intibak, tatbik, uyma; (edeb). adaptasyon, uyarlama; ışık değişikliklerine gözü alıştırma işlemi; uydurulma, şekil değişmesi.",
"adar": "(i). musevi takviminde şubat ortasında başlayan ay.",
"adastra": "(Lat). yıldızlara.",
"add": "(f). katmak, ilâve etmek, eklemek; zammetmek, toplamak. adder (i). toplayan şey veya kimse. add up toplamak, yekun çıkarmak; neticelenmek; (k). dili anlaşılmak, belli olmak.",
"addend": "(i). katılan rakam veya miktar.",
"addendum": "(i). ilave edilecek şey veya söz.",
"adder": "(i). birkaç cins zehirli yılan; engerek, sağır yılan, (zool). Vipera berus; Amerika'da bulunan birkaç cins zehirsiz yılan. adder's mouth birkaç cins salepçi otu adder's-tongue (i). yılan dili, suoku; turna gagası,(bot). Geranium robertianum adderwort (i). kurtpençesi, yılan kökü. death adder dikenli yılan, (zool).Acanthophis.",
"addict": "(i). tiryaki, müptelâ kimse, bir şeye düşkün kimse.",
"adding machine": "hesap makinesi",
"addis ababa": "Adis Ababa",
"addition": "(i). ilave, ilave edilmiş şey; (mat). toplama in addition to (-e) ilâveten, ayrıca, fazla olarak. additional (s). biraz daha, ilâve edilen, eklenilen.",
"additive": "(i)., (s). katkı; katılan kimyasal madde; (s). toplamsal, ilâve olunacak.",
"addle": "(f). (s). bozmak, şaşırtmak; çürümek, cılk çıkmak; (s). çürük, cılk addlebrained (s). ahmak addled egg cılk yumurta.",
"address": "(i). adres; söylev, nutuk; konuşurken takınılan tavır, eda; hüner, sanat.",
"addressee": "(i). adresine mektup gönderilen kimse.",
"addresser": "(i). hitap eden kimse; imza eden kimse; dilekçe sahibi.",
"addressograph": "(i). adres yazma makinesi.",
"adduce": "(f). getirmek, göstermek (delil).",
"aden, gulf of": "Aden körfezi",
"adenoid": "(i). (anat). Ienf bezi.",
"adenoma": "(i)., (tıb). lenf bezlerinin şişmesi veya büyümesi, adenoma, genellikle bez dokusu uru.",
"adept": "(s)., (i). usta, mahir;(i). mütehassıs, uzman.",
"adequacy": "(i). ehliyet, yetenek, kifayet, yeterlilik.",
"adequate": "(s). uygun, ehven, elverişli, kifayetli, yeterli.adequately (z). layıkıyle adequateness (i). yeterlilik.",
"adharma": "(i),, Sanskrit günahkarlık.",
"adhesion": "(i) yapışma; iltihak, razı olma, bağlı olma; vefa, sabit durma; (tıb)., (bot). ayrı parçaların birbirine yapışması.",
"adhesive": "(s)., (i). yapışkan, yapışıcı; (i). tutkal, zamk, çiriş adhesive plaster, adhesive tape yapışkan şerit, bant, plaster adhesiveness (i). yapışkanlık.",
"adhibit": "(f). koymak, yapıştırmak, vermek (ilaç).",
"adhoc": "(Lat). bunun için, buna mahsus; bu zamana kadar. ad hoc committee kısa sureli ve tek bir vazife için kurulan komite.",
"adhominem": "(Lat). bir kimsenin ön yargı ve tutkularına hitap eden.",
"adiathermic": "(s). sıcaklık ışınlarını geçirmeyen.",
"adieu": "ünlem (i). Allah'a Ismarladık, elveda , Allah'a emanet olunuz; (i), (gen) (çoğ). veda, Allah'a emanet etme.",
"adinfinitum": "(Lat). sonu olmayarak, nihayetsiz bir şekilde.",
"adinterim": "(Lat). geçici, muvakkat.",
"adios": "ünlem Allah'a Ismarladık.",
"adipose": "(s).,(i) etin yağına ait; yağlı; (i) etin yağlı tarafı.",
"adit": "(i). maden ocağına giden yatay geçit.",
"adj": "(kıs). adjective, adjacent, adjustment.",
"adjacency": "(i). bitişik olma, yakınlık.",
"adjacent": "(s). bitişik, yakın, komşu.",
"adjectival": "(s). sıfat cinsinden.",
"adjective": "(i). (s). sıfat; (s). sıfat cinsinden olan, niteleyici.",
"adjoin": "(f). bitiştirmek, yan yana koymak; bitişik olmak, yan yana olmak adjoining (s). bitişik, yan yana.",
"adjourn": "(f). ertelemek, tehir etmek, başka güne bırakmak; oturuma son vermek; dağılmak adjournment (i). ertelenme; oturuma son verme; iki celse arasındaki müddet.",
"adjudge": "(f). hüküm vermek.",
"adjudicate": "(f). hüküm ve karar vermek adjudica'tion (i). hüküm ve karar verme; hüküm. adjudicator (i). hüküm ve karar veren kimse, hakem.",
"adjunct": "(i). ilâve, ek, esası teşkil etmeyen kısım; iş arkadaşı, yardımcı, muavin; (gram). başka kelimeleri tanımlamak veya nitelemek için kullanılan kelime veya kelimeler.",
"adjure": "(f). Allah rızası için diye rica etmek, istirham etmek adjura'tion (i). ciddi tembih veya dilek; yemin.",
"adjust": "(f). düzeltmek, uydurmak, alıştırmak , ayar etmek adjustable (s). ayar edilebilir, düzeltilebilir uydurulabilir. adjustment (i). tasfiye; tanzim, düzeltme, tashih, Islah; düzen, nizam; uyma, intibak.",
"adjutant": "(i). yardımcı, muavin; emir subayı, yaver. adjutant general komutana bilgi veren ve emirlerini orduya tebliğ eden general. adjutant stork Hindistan'da bulunan bir çeşit iri leylek.",
"adlib": "(f)., (k). dili irticalen söylemek.",
"adlibitum": "(Lat). istenildiği kadar, istenildiği gibi; (müz). tempo vb hususunda istenildiği gibi çalınabilen notalar;(kıs) ad lib.",
"adman": "(i). ilâncılıkla meşgul olan kimse.",
"administer": "(f). yönetmek, idare etmek; vermek, icra etmek, ifa etmek: yemin ettirmek; hizmet etmek, levazımını temin etmek, donatmak.",
"administration": "(i). yönetim, idare, hükümet nezaret; başkan ve yardımcıları , idareciler; bakanlar kurulu, vekiller heyeti ; yemin ettirme; ilaç verme.",
"administrative": "(s). yönetimle ilgili, idari.",
"administrator": "(i). yönetmen, idareci, mudur, mütevelli; (huk). vasi, vekil, mirası idare eden kimse.",
"admirable": "(s). takdire şayan, beğenilecek , çok güzel admirably (z). beğenilecek surette.",
"admiral": "(i). amiral.vice-admiral (i). tümamiral rear-admiral (i). tuğamiral. admiral butterfly bir cins kelebek.",
"admiralty": "(i),, (b.h). bahriye mahkemesi ; İngiltere'de deniz kuvvetleri kumandanlığı.",
"admire": "(f). çok beğenmek, hayran olmak, takdir etmek admira'tion (i). hayranlık , çok beğenme. admir'er (i). takdirkar kimse; âşık. admiringly (z). beğenerek, hayran olarak.",
"admissible": "(s). kabul olunabilir, kabule şayan. admissibil'ity (i) makul oluş, kabul olunabilme.",
"admission": "(i). kabul, girme müsaadesi ; teslim (hakikat); giriş ücreti, duhuliye. admission free duhuliyesiz, giriş ücreti olmayan.",
"admit": "kabul etmek, teslim etmek ; içeriye bırakmak, girmesine müsaade etmek: izin vermek, müsaade etmek admit of imkân vermek admittance (i). içeriye kabul; girme müsaadesi , giriş hakkı. No admittance. Girilmez.",
"admittedly": "(z). itiraf edildiği gibi.",
"admixture": "(i). katıp karıştırılma, ilâve.",
"admonish": "(f). öğüt vermek, nasihat etmek, tembih etmek, ihtar etmek.",
"admonition": "(i). tembih, ihtar, nasihat, öğüt.",
"admonitory": "(s). ihtar mahiyetinde, nasihat şeklinde.",
"adnauseam": "(Lat). kusturacak kadar, iğrenç derecede.",
"ado": "(i) gürültü, patırtı. make an ado hadise çıkarmak, kıyameti koparmak. without any more ado hemen, ses çıkarmadan.",
"adobe": "(i). kerpiç.",
"adolescence": "(i). gençlik, büyüme çağı.",
"adolescent": "(s)., (i). delikanlı, genç, büyümekte olan.(kimse).",
"adopt": "(f). kabul etmek, edinmek, benimsemek ; evlât edinmek. adoption (i). kabul , benimseme; evlatlığa kabul etme, evlât edinme adoptive (s). evlâtlığa kabul eden veya edilen.",
"adore": "(f). tapınmak, perestiş etmek, aşırı derecede sevmek. adorable (s). tapınılacak, perestişe layık, çok güzel ve sevimli. adora'tion (i) perestiş, tapınma, aşk, aşırı sevgi.",
"adorn": "(f). süslemek, donatmak, tezyin etmek, çeki düzen vermek. adornment (i). süs, ziynet.",
"adrem": "(Lat). sadede, konuya, mevzua.",
"adrenal": "(i). (s). böbrek üstü bezi,(s), bu bezle ilgili.adrenal glantl böbrek ustu bezi.",
"adrenaline": "(i). adrenalin.",
"adrianople": "(i). Edirne.",
"adriatic": "(i). Adriya Denizi.",
"adrift": "(s). başıboş; kendi haline terk edilmiş , serseri; akıntı ve rüzgâr etkisiyle sürüklenmekte olan (Gemi).",
"adroit": "(s). eli çabuk, usta, becerikli, mahir, hünerli. adroitly (z). hünerle.adroitness (i). hüner, marifet, el çabukluğu.",
"adscititious": "(s). ilâve edilen, katma , ek olan, gereksiz.",
"adulate": "(f). yaltaklanmak, tabasbus etmek. adula'tion (i). mübalağalı bir şekilde methetme, aşırı övgü, tabasbus, yaltaklanma adulatory (s). aşırı övgü niteliğinde olan, yaltaklanma mahiyetinde.",
"adult": "(s)., (i). reşit, ergin, erişkin (kimse).",
"adulterate": "(f)., (s). karıştırmak, safiyetini bozmak; (s). karışık, mahlut adultera'tion (i). karıştırma, karıştırılmış olma.",
"adultery": "(i). zina, evli biriyle gayri meşru cinsi münasebet. adulterer (i). zina yapan erkek adulteress (i). zina yapan kadın adulterine (s). gayri meşru (çocuk). adulterous (s). zina eden; caiz olmayan, memnu.",
"adumbrate": "(f). ima etmek, anıştırmak ; gölgelemek. adumbra'tion (i). ima, kinaye; gölgeleme.",
"adust": "(s). yanmış, kavrulmuş, kurumuş adv kıs adverb.",
"advalorem": "(Lat). pahasına göre, kıymeti üzerinden.",
"advance": "(i). ilerleme, ileri gitme, terakki, terfi; fiyat yükselmesi; avans, öndelik. advances (i)., (çoğ). ilerlemeler; (k).dili açık verme, asılma. advance guard öncü kuvvet. in advance önde, ileride; peşin olarak.",
"advantageous": "(s). kârlı, faydalı , istifadeli. advantageously (z). faydalı bir şekilde.",
"advent": "(i). gelme, gelip çatma, görünme , olma, vuku. Advent (i)., (kil). Hazreti İsa'nın dünyaya gelmesi; Noel'den evvel bir ay müddet.",
"adventitious": "(s) arızi, harici, tesadüfe bağlı.",
"adventure": "(f). tehlikeye atmak, şansa bırakmak; cesaret etmek, göze almak, atılmak. adventurer (i). maceraperest kimse. adventurous (s). macera seven; cüretli; cesaret isteyen (bir iş),",
"adverb": "(i)., (gram). zarf. adverbial (s). zarfa ait adverbially (z). zarf cinsinden olarak.",
"adversary": "(i). muhalif kimse, düşman , hasım.",
"adversative": "(s). muhalefet belirten , karşı fikri ifade eden.",
"adverse": "(s). zıt, muhalif, ters, karşı, aksi. adversely (z). karşı olarak, muhalefet ederek. adverseness (i). terslik, zıtlık, muhalefet.",
"adversity": "(i). zorlu sıkıntı, üzgü, zorluk, güçlük; çapraşık durum.",
"advert": "(f). zikretmek, ima etmek, dokundurmak , hissettirmek. advert to (-dan) bahsetmek.",
"advertise": "(f). ilân etmek, bildirmek; reklâmını yapmak. advertisement (i). ilân, haber, bildirme, reklâm. advertising agent reklâm ajansı.",
"advice": "(i). öğüt, nasihat.",
"advisable": "(s). tavsiye edilebilir; uygun, münasip, muvafık. advisabil'ity, advisableness (i). uygunluk, muvafık olma, tavsiyeye lâyık olma.",
"advise": "(f). tavsiye etmek; öğüt veya nasihat vermek, akıl öğretmek; haber veya bilgi vermek; danışmak, istişare etmek, akıl sormak. ill-advised (s). akılsız, tedbirsiz well-advised (s). tedbirli, akıllı.",
"advisedly": "(z). akıllıca, tedbirli olarak: bilerek, düşünerek.",
"advisement": "(i). danışma, müşavere , düşünme. under advisement muallâkta ; incelenmekte.",
"adviser": "(i) danışman, müşavir; danışman öğretmen.",
"advisory": "(s). tavsiye niteliğinde; akıl öğreten, öğüt veren.",
"advocacy": "(i). taraf tutma, taraftarlık ; savunma.",
"advocate": "(i). savunan kimse, müdafi kimse, taraftar. devil's advocate tartışma olsun diye zayıf tarafı savunan kimse.",
"adynamia": "(i)., (tıb). kuvvetsizlik.",
"adytum": "(i). tapınağın en iç odası adz (i). keser, marangoz keseri aedile eski Roma'da Bayındırlık memuru.",
"aegean sea": "Ege Denizi, Adalar Denizi",
"aegis": "(i). kalkan, siper; saye, himaye.",
"aeolian": "(s)., (Yu). (mit), rüzgar tanrısı Aeolus-a ait; rüzgardan hâsıl olan; rüzgarla çalınan bir çalgıya ait; eski bir Yunan ırkına mensup. aeolian harp rüzgar kuvvetiyle çalınan harp.",
"aeon": "(bak). eon.",
"aerate": "(f). içine hava karıştırmak; havalandırmak, havayla temas ettirmek aerator (i) havalandırıcı.",
"aeration": "(i). hava aldırma, havalandırma ; havayla temas ettirerek temizleme.",
"aerial": "(i)., (s). telsiz anteni; (s). havaya ait; havada yapılan; havai, görülmez; hava ilmine ait; (bot) açık havada yetiştirilen (ufak kökler). aerial car hava hattı arabası.",
"aerie": "(i). yükseklerdeki kuş yuvası (kartal v.b.).",
"aeriform": "(s). hava halinde, gaz halinde; hayali.",
"aerify": "(f). içine hava karıştırmak, havayla temas ettirmek; gaz haline getirmek.",
"aerobatics": "(i). pilotun uçakla havada yaptığı marifet gösterileri.",
"aerodrome": "(i). havaalanı, hava limanı; hangar.",
"aerodynamic": "(s). hareket halinde olan hava veya gaza ait. aerodynamics (i). aerodinamik.",
"aerogram": "(i). telsiz telgraf.",
"aerogramme": "(i). zarfsız uçak mektubu.",
"aerolite": "(i). göktaşı: aerolit.",
"aerology": "(i). hava ilmi, aeroloji.",
"aeromechanics": "(i). hareket halinde ve sabit olan hava ve gazlar ilmi.",
"aerometer": "(i). hava ölçme aracı, aerometre.",
"aeronaut": "(i). balon kullanan pilot. aeronautics (i). havacılık.",
"aeroplane": "(i)., (ing). uçak, tayyare.",
"aerosol": "(i). aerosol.",
"aerospace": "(i). roket, güdümlü mermi ve uzay gemilerinin çalışması konusunda tek bir tabaka sayılan atmosfer ve onun dışındaki boşluk. aerospace industry uzay gemileri ve bunların teçhizatlarını imal eden sanayi kolu.",
"aerosphere": "(i). havaküre.",
"aerostat": "(i). havada sabit durabilen balon.",
"aerostatics": "(i). hava kanunları ilmi.",
"aerotherapeutics": "(i), (tıb). hava veya gazlarla tedavi.",
"aery": "(bak). aerie.",
"aesculapian": "(s). eski Roma tıp tanrısına ait; tıp mesleğine ait aesthetic, aesthetical bak esthetic, esthetical aestival bak estival aet kıs, Lat aetatis yaşında aetiology bak etiology.",
"afar": "(z). uzak, uzakta, uzaktan.",
"aff": "(kıs). affectionate, affirmative.",
"affability affableness": "(i). nezaket, tatlılık, hatırşinaslık.",
"affable": "(s). nazik, tatlı, hatırşinas, sokulgan.affably (z). nezaketle.",
"affair": "(i). iş, maslahat; vaka, olay, hadise; hal; ilişki. an affair of honor namus veya şeref meselesi. Foreign Affairs Dışişleri as affairs stand şimdiki halde. Iove affair aşk macerası.",
"affaire": "(i)., (Fr). gizli ilişki; mesele, hikâye.",
"affect": "(f). etkilemek, tesir etmek, değiştirmek ; müteessir etmek, dokunmak; taslamak. affect ignorance cahillik taslamak, bilmezlikten gelmek. My arm is affected. Hastalık koluma yayıldı.",
"affectation": "(i). yapmacık, taklit; naz.",
"affected": "(s). taklitçi, sahte tavırlı, poz yapan; etkilenmiş, tesir altında kalmış, müteessir. affectedly (z). yapmacık tavırlarla. affectedness (i). yapmacık, sahte tavır.",
"affecting": "(s). taklitçi, sahte tavırlı; etkileyen, tesir eden, müessir. affectingly (z) müessir şekilde, etkileyici bir tarzda.",
"affection": "(i). sevgi, muhabbet; etkileme , tesir etme, teessür; hastalık. play on one's affections karşısındakinin hislerine hitap etmek. win one's affection bir kimsenin sevgisini kazanmak. affectionate (s). seven; sevgi gösteren.affectionately (z). sevgi ile.",
"affective": "(s). hissi, dokunaklı.",
"afferent": "(s), (anat). içeri götüren (sinir v.b.).",
"affiance": "(f), (i). nişanlamak; (i). nişan.",
"affidavit": "(i)., (huk). yemin ederek verilen yazılı ifade, yeminli beyan. draw up an affidavit yeminli beyan yazmak.",
"affiliate": "(f). (i). yakın ilişki kurmak, sıkı münasebette bulunmak; evlât edinmek; (huk). baba tanımak; aslını ve soyunu tayin etmek; (i). bağlı şirket. affiliate wrth iltihak etmek, katılmak; üye olmak. affilia'tion (i). yakın ilişki, sıkı münasebet; evlâtlığa kabul.",
"affinity": "(i). eğilim, meyil, eğinim; (kim). çekme; alâka, ilgi, cazibe; dünürlük, hısımlık, nikâhtan hâsıl olan akrabalık.",
"affirm": "(f). demek, söylemek, beyan etmek, iddia etmek; (gram)., (man). tasdik etmek, ispat etmek; teyit etmek; (huk). tasvip etmek affirmable (s). iddia olunabilir.",
"affirmation": "(i). tasvip, tasdik; müspet ifade; (huk). yemin yerine geçen söz.",
"affirmative": "(s)., (i). olumlu, müspet, tasdik edilen; (i). müspet iddia; tartışmada olumlu tezi savunanları tutan taraf; olumlu cevap a decided affirmative kuvvetli ve olumlu karar. in the affirmative ispat ve tasdik anlamında, olumlu, müspet. The affirmative has it. olumlu taraf kazandı. affirmatively (z). teyit ederek, olumlu olarak.",
"affix": "(i). ek, ilâve (kelimenin başına veya sonuna).",
"afflatus": "(i). ilham; vahiy.",
"afflict": "(f). keder vermek, üzmek, mahzun etmek, müteessir etmek; müptela etmek, belaya düşürmek. affliction (i). dert, keder, elem, belâ afflictive (s). keder veya elem verici.",
"affluence": "(i). bolluk, refah, servet; (-e) doğru akış (kan),affluent (s). bol akan; bol, mebzul; zengin.",
"afford": "(f). para dayandırmak; işine gelmek ; hâsıl etmek, meydana getirmek, mahsul vermek. I can-t afford this. Buna bütçem müsait değildir.",
"afforest": "(f). orman haline getirmek, ormanlaştırmak, ağa,clamak. afforesta'tion (i) ormanlaştırma, ağaç dikme.",
"affranchise": "(f). azat etmek, serbest bırakmak, muaf tutmak. affranchisement (i). azatlık, azat etme, af.",
"affray": "(i). kavga, gürültü.",
"affright": "(i). ani korku.",
"affront": "(i)., (f). hakaret; (f). kırmak, gücendirmek , saymamak, hakaret etmek. give affront to kızdırmak, gücendirmek.",
"affusion": "(i). dökülme, dökme.",
"afghanistan": "(i). Afganistan.",
"afield": "(z). kıra, kırda, evden uzak. far afield sadetten uzak, konu dışında.",
"afire": "(s). tutuşmuş, yanmakta, alev alev.",
"aflame": "(s). alevler içinde, alevlenmiş, tutuşmuş.",
"afloat": "(s)., (z). yüzmekte; su dolmuş; su basmış; havada. Rumors are afloat. Ortalıkta şayialar dolaşıyor. The firm is afloat. şirket masrafım çIkarıyor.",
"aflutter": "(s)., (z). titreme halinde; (z). titreyerek.",
"afoot": "(z). ayakta; yataktan kalkmış; hareket halinde, ilerlemekte.",
"afore": "(z)., edat önce, evvel.aforemen tioned (s). evvelce zikredilen, mezkur. as aforesaid evvelce denildiği gibi.",
"afortiori": "(Lat). daha kuvvetli bir sebeple, daha ziyade; (fels). afortiori.",
"afoul": "(s). bir şeye takılmış, dolaşmış.",
"afqhan": "(i). Afganlı; Afganca, Peştu dili; Afgan cins köpeği; (k.h). bir çeşit yün atkı veya battaniye.",
"afraid": "(s). korkan, korkmuş. be afraid korkmak. be afraid of (-den) korkmak.",
"afresh": "(z). yeniden, tekrar.",
"africa": "(i) Afrika. African (i)., (s). Afrikalı; (s). Afrika'ya ait.",
"afrikaans": "(i). Güney Afrika'da konuşulan Hollanda lehçesi.",
"afrikander": "(i). Güney Afrika'da doğan Avrupalı.",
"afrit": "(i). ifrit.",
"afro": "(i) uzun ve kıvırcık saç modası.",
"aft": "(s)., (z) (den). kıçta, kıça doğru fore and aft baştan kıça kadar.",
"after": "(z), edat bağlaç sonra; ardına, ardında; (-dan) sonra; ardı sıra; için; tarzında, üslubunda. a painting after Reubens Rubens'in üslubunda bir resim. at a quarter after four dördü çeyrek geçe. a person after my own heart kalbimi fetheden bir kimse. three months after üç ay sonra. after all bununla beraber, yine de, buna rağmen.",
"after-dinner": "(s). yemekten sonra gelen,",
"after-hours": "(z). mesai saatlerinden sonraki saatlerde.",
"afterbirth": "(i). (tıb). plasenta, son, meşime.",
"afterburner": "(i)., (hav). art yakıcı.",
"afterclap": "(i). beklenmedik olay.",
"afterdamp": "(i). grizu patlamasından kalan zehirli gaz karması.",
"afterdeck": "(i). (den). geminin kıç tarafındaki güverte.",
"aftereffect": "(i). asıl tesirden sonra görülen tali tesir, tali reaksiyon.",
"afterglow": "(i). güneş battıktan sonraki parlaklık.",
"afterguard": "(i). (den). geminin kıçında hizmet eden tayfa.",
"afterlife": "(i). ahret, öbür dünya.",
"aftermath": "(i). kötü sonuç; yan tesir; çayır biçildikten sonra biten otlar.",
"aftermost": "(s). en geri, en son.",
"afternoon": "(i). öğleden sonra.",
"afterpains": "(i)., (tıb). doğumdan sonraki ağrılar.",
"afterpart": "(i)., (den). kıç taraf.",
"afterpiece": "(i). asıl piyesten sonraki oyun.",
"aftersails": "(i). kıç direk yelkenleri.",
"aftertaste": "(i). ağızda kalan lezzet .",
"afterthought": "(i). sonradan akla gelen fikir.",
"aftertime": "(i). gelecek, istikbal.",
"afterward": "(z). sonra,sonradan .",
"aga": "(i). ağa",
"again": "(z). tekrar, yine, bir daha; bundan başka. as much again bir misli daha. now and again ara sıra, zaman zaman, bazen. tirne and again tekrar tekrar, defaatle.",
"against": "edat karşı, muhalif, aleyhinde, aykırı. He is against reforms. O adam reform düşmanıdır. over against ona karşı, karşılık olarak; karşı karşıya; karşısında, mukabil.",
"agalloch": "(i). ödağacı (bot). Aquilaria agallocha.",
"agamous": "(s)., (bot). eşeysiz.",
"agape": "(s). hayretten ağzı açık kalmış, şaşırmış, şaşkın.",
"agar": "(i). bazı deniz yosunlarından elde edilen jelatinimsi bir madde.",
"agaric": "(i). katran köpüğü, (bot) Agaricus campestris.",
"agate": "(i). akik taşı; bilye; (matb). 5 1/2 puntoluk harf agateware (i). renkli emay.",
"agave": "(i). agav, Amerika'da yeti, sen sabır otu, (bot). Agave.",
"age": "(i). yaş, çağ, devir, devre. chronological age kronolojik yaş. dark ages karanlık devirler. for ages, for an age uzun bir zaman, senelerce, çoktan beri. mental age (psik). zekâ yaşı. of age reşit, rüştünü ispat etmiş. under age reşit olmamış, rüştünü ispat etmemiş. ageliss (s). ihtiyarlamaz, kocamaz, eskimez. agelong (s). uzun zaman süren.",
"agency": "(i). vasıta, fail; iş, faaliyet; acentalık, vekâlet; acente.",
"agenda": "(i). gündem, görülecek işler.",
"agent": "(i). fail, amil; etkili olan kimse veya şey; acente, temsilci; vekil. free agent başkalarına karşı hesap vermek mecburiyetinde olmayan kimse, kendi kendine karar verebilen kimse.",
"agent provocateur": "(ajan provokatör) bir kimse veya grubu suç işlemeye teşvik edip sonradan cezalandıran gizli ajan.",
"aggiornamento": "(i).,modernleşme, asrileşme.",
"agglomerate": "(f), (i). toplamak, bir araya getirmek, yığmak;(i). toplama; (jeol). volkanik parçaların bir araya toplanması. agglomera'tion (i). toplama; yığın; bir araya toplanmış şeyler.",
"agglutinant": "(s). tutkal gibi yapıştıran. agglutina'tion (i). yapıştırma; (gram), bitişkenlik, bitişme; (tıb). aglütinasyon, ayrı kısımları birleştiren ameliye (yara). agglutinative (s). yapıştırma işlemine ait; (gram). bitişken.",
"aggrandize": "(f). büyütmek. aggrandizement (i) büyütme; itibarını yükseltme; değer veya rütbesini yükseltme.",
"aggravate": "(f). ağırlaştırmak, kötüleştirmek , şiddetlendirmek; (k). dili kızdırmak, darıltmak; tahriş etmek; abartmak, mübalâğa etmek. aggrava,tion (i). kızdırma, darıltma: şiddetlendirme.",
"aggregate": "(f). toplamak, bir araya getirmek, cem etmek. aggrega'tion (i). toplanma , bir araya gelme; hepsi, bütünü.",
"aggress": "(f). saldırmak; kavga çıkarmak.",
"aggression": "(i). tecavüz, hücum, saldırı; saldırganlık. nonaggression (i). saldırmazlık , ademi tecavüz aggressive (s). saldırgan, mütecaviz aggressor (i) mütecaviz , saldırgan kimse veya memleket.",
"aggrieve": "(f). rencide etmek, incitmek, kırmak. aggrieved (s). kederli; zarar gören; (huk). haksız hüküm yemiş olan.",
"aghast": "(s). şaşırmış, çok korkmuş, donakalmış.",
"agile": "(s). çevik, tetik. agility (i). çeviklik, tetiklik.",
"aging": "(i). yaşlanma hali veya belirtileri; yıllanma, eskime.",
"agio": "(i). para farkı, acyo.",
"agiotage": "(i). sarraflık; borsa oyunu.",
"agitate": "(f). çalkalamak, sallamak; altüst etmek; kışkırtmak, tahrik etmek. agita'tion (i). çalkalanış, sallanış, dalgalanış; sıkıntı, ıstırap, heyecan; fesat agitator (i). kışkırtan kimse, tahrikçi .",
"agitato": "(s). (z)., (it)., (muz). acele ve heyecanlı tarzda çalınan veya söylenen.",
"agitprop": "(i) propaganda ve kışkırtma bürosu.",
"agleam": "(s). parlak, ışıltılı.",
"aglet": "(i). ayakkabı bağı vb'nin ucundaki küçük demir.",
"aglow": "(s). parlak, şaşaalı .",
"agname": "(i)., (ing). Lakap.",
"agnate": "(s). baba tarafından akraba, akraba. agna'tion (i). yalnız erkek tarafından akrabalık.",
"agnostic": "(i)., (fels). agnostik.",
"agnosticism": "(i)., (fels). agnostisizm , bilinemezcilik.",
"agnus castus": "kara ayit, (bot). Vitex agnus castus.",
"ago": "(z). evvel, önce.",
"agog": "(s)., (z). heyecanlı, arzulu, istekli, şevkli, ümitli; (z). heyecanla, arzulu olarak.",
"agonistic": "(s). münakaşa yoluyla istediğini elde etmeye çalışan.",
"agonize": "(f). can çekişmek; fazlasıyla eziyet ve ıstırap çekmek; bütün gücüyle mücadele etmek; ıstırap vermek, işkence etmek.",
"agony": "(i). can çekişme: şiddetli Istırap; şiddetli heyecan; sert mücadele.",
"agora": "(i). eski Yunanistan'da pazar yeri, meclis; toplanma yeri.",
"agouti, agouty": "(i). Güney ve Orta Amerika ile Batı Hint Adaları'na mahsus tavşana 'benzer kemirici bir hayvan.",
"agraphia": "(i)., (tıb). bir beyin hastalığı nedeniyle okuma yazma kabiliyetini kaybetme,",
"agrarian": "(s) tarımsal, zirai; tarlalara ait; (pol). çiftçilere yardım etmeyi ve tarımsal kâr sağlamayı amaçlayan.",
"agree": "(f). razı olmak, muvafakat etmek kabul etmek, anlaşmak, uyuşmak; (gram). uyuşmak. agree to bir konuda mutabık kalmak, anlaşmak, kabul etmek agree with bir kimse ile mutabık kalmak. agreeable (s). hoş, tatlı; münasip, uygun, mutabık, iyi, güzel. agreeableness (i). tatlılık, hoşluk. agreeablly (z). hoş bir şekilde, tatlılıkla.",
"agreed": "(s). mutabık; kararlaştırılmış olan. Agreed. Kabul Tamam Peki.",
"agreement": "(i). anlaşma, muvafakat, ittifak, karar; mukavele, itilâf; mukavelename , kontrat, bağıt. come to an agreement bir karara varmak, uyuşmak. gentlemen's agreement karşılıklı anlayışa dayanan ve yazılı metni olmayan anlaşma.",
"agribusiness": "(i). tarım ve tarım ticareti.",
"agriculture": "(i). tarım; ziraat, çiftçilik. agricul'tural (s). tarımsal, zirai, çiftçiliğe ait. agricul'turist (i). ziraat uzmanı; çiftçi.",
"agrimony": "(i). kasıkotu, (bot). Agrimonia ; kızılyaprak, koyun otu, (bot). Agrimonia eupatoria. hemp agrimony koyun otu, (bot). Eupatorium cannabinum.",
"agrology": "(i). toprakları inceleyen ilim.",
"agronomics": "(i). bir memleketin topraklarını iktisadi yönden inceleyen ilim dalı.",
"agronomy": "(i). bilimsel tarım.",
"aground": "(s). karaya oturmuş. go aground karaya oturmak.",
"ague": "(i). sıtma, malarya; sıtma nöbeti . aguish (s). sıtmalı, sıtma getiren, nöbetli.",
"ah": "ünlem ey, oh, ah, of, vah, ya; Acayip ! Hayret I",
"aha": "ünlem ya, oh; Gördün mü I",
"ahead": "(z). ileri, ileride, başta, önde. get ahead başa geçmek.",
"ahem": "ünlem Hım.",
"ahimsa": "(i)., Sanskrit canlıların hayatına kıymama doktrini.",
"ahoy": "ünlem Hey ! Hu ! Yahu ! Ship ahoy I Hey gemi.",
"ai": "(i). Güney Amerika'ya mahsus agaç üzerinde yaşayan üç parmaklı bir hayvan .",
"aid": "(i)., (f). yardım, iane; f yardım etmek, iane vermek. first aid ilk yardım.",
"aide": "(i). yaver; yardımcı, muavin.",
"aide-de-camp": "(i). yaver, emir subayı.",
"aide-memoire": "(i). hatırlatıcı niteliği olan not.",
"aigrette": "(i). kuş tepeliği, sorguç.",
"aikido": "(i). bir nevi Japon güreşi.",
"ail": "(f). rahatsız olmak, hasta olmak; sıkıntı vermek, taciz etmek, rahatsız etmek. ailing (s). keyifsiz, rahatsız, hasta ailment (i). rahatsızlık , hastalık.",
"ailanthus": "(i) aylandız ağacı.",
"aileron": "(i)., (hav). kanatçık, goşisman, eleron. aileron controls goşisman kumandaları.",
"ailoy": "(i)., (f). maden alaşımı, halita, alaşım; maden alaşımından olan adi maden; değerli bir şeyin kıymetini azaltan unsur; (f). kıymetli madene kıymetsiz maden karıştırmak.",
"aim": "(i). maksat, emel, niyet, amaç, gaye; nişan alma; hedef yönü; nişan tahtası, hedef. aimless (s). gayesiz, hedefsiz, maksatsız. take aim nişan almak.",
"aimighty": "(s). her şeye kadir; argo dehşetli, müthiş, çok büyük. the Almighty Kadiri Mutlak, Allah, Tanrı.",
"aimsgiving": "(i). sadaka verme.",
"ain't": "(kıs)., (h) dili am not, are not, is not değil.",
"aipha": "(i). alfa, Yunan alfabesinin ilk harfi; başlangıç. alpha and omega başlangıç ve bitiş, baş ve son, birinci ve sonuncu, bütün. Alpha rays radyumun saçtığı üç ışından pozitif elektrikli birincisi.",
"air": "(i). hava, nefes; (müz). hava, nağme; tavır. air base hava üssü.air bladder (zool). baIıklarda hava ile dolu bir kese, hava kesesi. airborne (s). havadan gelen (toz mikrop v.b.); havadan nakledilen; uçmakta. air brake hava freni. air castle hayal edilen şey, hülya.air chamber hava hücresi. air chisel hava basınçlı kalem. air-cooled (s). hava ile soğutulmuş. air-conditioned (s).klima tertibatı bulunan. air-conditioner (i). harareti ayar eden cihaz, klima tertibatı. air coridor hava koridoru.aircraft (i). uçaklar, uçak, hava taşıtı. aircraft carrier uçak gemisi. airdrop (i). havadan yapılan yiyecek v.b. yardımı. airfield (i). havaalanı, iniş pisti. air fleet hava filosu. airflow (i). hava akımı. air force hava kuvvetleri. air gun hava tüfeği.air hammer sıkıştırılmış hava ile çalışan çekiç. air heating hava ile ısıtma. air intake hava almaya mahsus tertibat. air lane hava geçidi. airlift (i). uçaklarla taşıma.airline (i). hava yolu, havada doğru çizgi. airliner (i). dev uçak.air mail uçak postası. airman (i). havacı, tayyareci. airmanship (i). havacılık.air marshal hava mareşali.airplane (i). uçak.air plant (bot). başka bir bitki üzerinde büyüyen fakat gıdasını ondan almayan salep otu,liken veya yosun gibi bir bitki.air pocket hava boşluğu. airport (i). havaalanı.air post uçak postası. air power hava kuvvetlerinin gücü. airproof (s). hava geçirmez. air pump hava pompası.air raid hava hücumu. air-raid shelter sığınak.air resi
Python: İngilizce Türkçe Sözlük Yapımı
Kodu Kopyala
TÜM PYTHON KODLARI
Youtube Kanalımız
Aşağıdaki makrolar işinize yarayabilir.

Aşağıdaki makrolar işinize yarayabilir.